Köşe Yazıları

15 Haziran 2012 Cuma

Uzun ya da kısayı, geçmiş ya da geleceği; tartışmayı, ölçmeyi, sorgulamayı bırakalı çok oldu. Yaşadığım anıların gözümün önüne gelip gitmesi; bir bebeğin emeklemek ile yürümek arasında geçiş yapması gibi.

Mesela hatırlıyorum da;

”Beni kızdırıp dururdun. Söylediğin sözlerin her ne kadar takmıyor gibi davransam da, biliyordun en ince ayrıntısına kadar ezberlediğimi. Suratımı döner, başka yere odaklanırdım. Başlardın beni izlemeye sonra hemen elini boynuma atar kendine çekerdin. Başımı göğsüne yasladığım an yelkenler suya inerdi zaten. Başta mırın kırın etsem de yumuşadığımı bilir şımartmaya başlardın beni. Her seferinde sakallarında dolaşan saçlarım vardı. Huyu kurusun onların benden çok dokunuyorlardı sana. Her evin, her tenin kokusu varsa seninde; kimsenin hissedemediği sıcaklığın vardı. Ufak tefek sayılırdı belki bedenin ama kocaman kalbin vardı.
Karşılıklı oturup ne zamandır konuşmadık. Konuşmadığımızdandır belki ama sen değişmişsin. Kişilere davranışların kim olduğuna bağlı olarak değişirdi zaten hep. Ama bu kadar değişim farklı gibi..
Soğuk havalarda normalden daha çok üşürdüm. Hele yağmur yağdığı zaman senin sayende sırılsıklam olurdum. Senin için geldiğim kilometreler, gece uyumadığım zamanlar, okuduğum kitaplar, dinlediğim müzikler, yazdığım yazılar.. daha birçok şey. Ama hiçbirinden şikayetçi olmadım aksine severek yaptım. Şimdi ise hepsi sararmış yapraklar arasında bir anı. “


Seninle yaşadıklarımı anlatamadım tam anlamıyla. Mutlaka eksik bıraktım bazı cümleleri, bazense abarttım. Ne kıskansınlar istedim ne de kıskanmasınlar. Anlatsam anlamazlardı zaten. Hem onlara ne seninle yaşadıklarım (!) dimi. Senin bile hatırında mı yaşananlar belli değilken, kime ne geçmişten. Geçmişten çıkıp gelmiş anılardan. Kapıyı çalan duygulardan.
Kime ne dimi Mavi Ada!