Köşe Yazıları

24 Eylül 2013 Salı

Yekta Kopan - Bir De Baktım Yoksun

         Yekta Kopan.

         Sesi kadar seçtiği sözcükler de beni farklı düşüncelere, hislere götürüp, hiç beklemediğim anda çok fazla etkiledi. Hikaye sevmemi sağlayan Türk yazarlardan biridir. Kurduğu cümleler ile sizi de hikayesinin bir parçası yapıyor. Sanki yazdıklarını okurken, uzakta bir yerde izliyormuşsunuz etkisini oluşturuyor.

         Öneri; Eğer ilk defa yazarı okuyacaksanız bu kitaptan başlamalısınız. Veya uzun bir aradan/ilk defa bir hikaye kitabını elinize alacaksanız bu yazarın kitaplarından biri ile başlayabilirsiniz. Hem ödüllü olması boşuna da değil :)


Arka Kapak :
"Buzdan bir kütle, mumyadan bir heykel gibi izledim kaderimi. Babam yanımda olsa bir tokat atar kendime getirirdi beni."
Çocukluk  düşlerinden yapılmış bir evin gölgeleri içinde babanın hayaleti ile karşılaşmak... Portobello'da George Orwell'in evinin önündeki kaldırımda oturup Tanpınar okurken zamansız sevgiliyle karşılaşmak... Kuledibi'nde, her şeyini bir Hopper çizimi elde edebilmek için harcamış bir adamla karşılşmak... Ölüme çeyrek kala, bir balık lokantasında küçük kızının yetişkin haliyle karşılaşmak... Cinayetle kaza arasındaki bulanıklığa sığınırken, bir evcil hayvan dükkanında vicdan azabıyla karşılaşmak... Kara mizahla yoğunlaştırılmış usta kalemiyle Yekta Kopan, okurunu, kentler, kitaplar, resimler, şarkılar, fotoğraflar ve insanlar arasında gezdiriyor. Çok iyi bildiğimiz ama unutmaya çalıştığımızı hatırlatıyor. Bir de Baktım Yoksun, unutulmaz bir karşılaştırma kitabı.

21 Eylül 2013 Cumartesi

Tuna Kiremitçi - Hepimiz Birilerinin Eski Sevgilisiyiz


     Tuna Kiremitçi'nin ilk okuduğum kitabıdır.

     Bir yazarın ilk defa kitaplarından birini okuyacaksanız, seçtiğiniz kitap çok önemlidir. Çünkü o yazarı sevmenize de sevmemenize de sebep olacak şey ilk okuduğunuz kitabıdır.

     Bu konuda seçimimle kesinlikle doğru bir karar verdiğime emin oldum. Çünkü diğer kitaplarını da okuma isteği oluştu bende.

    Kitapla ilgili birkaç detay vermem gerekirse; Deneme adında yazılmış bir kitaptır. Fakat sizi korkutmasın. İçinde ders verici, ağır cümleleri olan, sıkıcı, satırlarca süren cümleler yok. Aksine altı çizilecek, gündelik hayattan çok güzel örneklerle açıklanmış, yazarın gözlemlediği ve kendi yaşadığı tecrübelerin de bulunduğu; her başlığın 2 veya 3 sayfadan fazla olmamak suretiyle yazılmış yazılardan oluşur.



      Kitaptan alıntılar;
"Mutlu çiftler birbirlerine benzer ama her mutsuz çiftin kendine has bir mutsuzluğu vardır." (sayfa 16)

"Tek başına yapılamayacak bir şey varsa, o ancak aşk olabilir. Yalnız ölmekten korktuğumuz için ıskalayıp sonra da hayat boyu hasretini çektiğimiz şey." (sayfa 18)


"Beklemek sevgiliyi, bir şehrin yerini değiştirmek istemek." (sayfa 28)


"Seni değiştirmedikten, bir yerden alıp başka bir yere taşımadıktan, rüzgarıyla tersyüz etmedikten sonra ne anlamı var aşkın?" (sayfa 29)


"Dekolte yazı" (sayfa 93)


14 Haziran 2013 Cuma

Kitap Çekilişi Sonucu

Bu benim düzenlediğim ilk çekiliş idi ve beklediğimden fazla talep oldu. Katılan tüm herkes için öncelikle teşekkür ederim :). 


Kitap çekilişinin talihli kişisi;


Blogger sahibi olmuştur.


Söz verdiğim gibi istediği kitabı ve çekilişi başka internet sitelerinde yayınladığı için diğer kitaplardan da bir tanesini kendisine yollayacağım.


Katılımınız için teşekkür ederim ve bir daha ki çekilişte yine birlikte olmak dileği ile :)



29 Mayıs 2013 Çarşamba

Kitap Çekilişi



Benim gibi kitap okumayı seven arkadaşlar için kendimce küçük bir çekiliş hazırlamak istedim.
Farklı türlerden 5 tane kitap seçtim sizler için.
Çekiliş;  13 HAziran Perşembe günü son bulacak ve 14 Haziran Cuma günü kazanan açıklanacaktır. 

Bu kitaplardan birini kazanmak için yapmanız gereken tek şey;  
  • Blogu takibe alıp, yazının altına istediğiniz kitabın adı ile mail adresinizi yazıp yorum bırakmak.
Not: Kullandığınız başka internet siteleri varsa oralarda yapacağınız bu duyuruların linkini yorumunuzun sonuna kopyalamanız, seçtiğiniz kitabın yanına hediye bir kitap daha ekleme şansı sağlayacaktır size.


İyi şanslar herkese :)
     




19 Mayıs 2013 Pazar

Neleri(mizi) Kaybettik?

"İyi ve mutlu insan olmak" hayatta önemlilik sıralamasında gerilere düştü. Çok olmadı insanlar ‘çıkarcılığı’ öne çıkartalı ama çok çabuk benimsedik. Dostlukları ve sevgileri yitirmeye başladık. Güzel olan her şeyi bir bir eksiltmeye başladık.

Sorgulamadan yaptıklarımıza inanmaya başladık. Kendimizde hiç hata yokmuş gibi, karşımızdaki ise tamamen hatalıymış gibi davrandık.

İnsanları dinlemez, düşüncelerine saygı duymaz olduk. Konuşmanın dertlerimiz alıp gideceğine çok inanıp boş konuşmaya başladık. Hatta bunu abarttık, yalanlarla süsledik hoş gözükmesi için.

Kırıldık diye kırmaya başladık. Biz kırdıkça daha çok kırıldık. Her şeyin birbirine bağlı olduğunu unuttuk. Başka bir yol oluşturma şansımız varken yaptığımız kördüğümü çözmeye çalıştık sadece.


Özür dilemeyi unuttu dilimiz. Gelen özrü duymaz oldu kulaklarımızı. Affetmekten çok kin beslemeye başladık. Karamsar tablolar çizmeyi el alışkanlığı yaptık.

Ağlamak yardımcı olur yol bulmakta dediler, biz ağlarken bulmamız gereken yolu da kaybettik.

Gülmeyi, tuttuğumuz ellerimizi açıp kaybettik. Yasak ettik kendimize. Tüm olumsuzlukları ise dört elle sarıldık. Daimi bildik.

Değişmedik, çok değiştik. Kendimize yeni benlikler oluşturduk. Kendimiz sevdik çoğu şeyi. Yalnızlığı, mutsuzluğu, ağlamayı, hüznü… Sıkıştığımızda onu çağırdık içki masamıza. İçki masalarına efkar dağıtmak yerine daha çok efkar toplamaya gittik.

Belki doğrudur dedikleri. ‘Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.’

9 Mayıs 2013 Perşembe

Bir gün herkes rüyalardan uyanır.




Ya canlı kanlı gördüğümüz rüyalar? Asıl sorun bu.
Gördüğünüz, sevdiğiniz, yanında olduğunuz, dokunduğunuz, en ince ayrıntısına kadar hissettiğiniz kişilerin rüyalarından uyanmanız.
Asla istenilmeyecek, gerçekleştiği zaman; etlerinizin tek tek cımbızla çekildiğini hissedeceğiniz durumdur. Belki de en büyük işkencelerden daha zor olacak günler, aylar..


Yani bir gün gitmesi. Gidecek olması. Severken, kavgalı iken, yalnızken.. Herhangi bir sebepten, herhangi bir nedenden belki tamamen can sıkıntısından.
Gerçekleşse kalbinin duracağını, bir daha nefes alamayacağını, güneşin tenimi tekrar ısıtmayacak oluşunu hissetmek gibidir. En kötüsünü yapıyoruz biliyorum. Bağlanıyoruz. Çünkü bir gün o gidecek biliyoruz. O gitmezse de sen gidersin, bunu biliyorsun. Ne kadar kalmak istesen de.. Bir gün... Belki...
Fakat "gitmeyeceğim" diyemiyorsun.
Gidersen diye giderse diye.
Ama sen gidene kadar, seninle olduğu her anın en güzeli olması için elinden geleni yapacaksın. Ve gittiği gün ne bir "keşke" kalacak ne "pişmanlık". "İyi ki" cümlelerini hatırlayacak; yüzünü gülümsetecek, yüreğini ısıtacak.
Yetmeyecek belki ama bir tebessüm kalacak.


Yetmediği günler hissedeceksin en çok boşluğunu. Bazen onu hiç hatırlamayacaksın. Bazen kafanı vuracak. Ama sonuçların çoğu ona çıkacak yine. Çok farklı yolların sonucu o çıktıkça yine canın yanacak. Susacaksın. Ağzında biriken her kan damlasını itina ile yutacaksın.
Tekrar tekrar yaşayacaksın.

Ama; sen şimdi seninleyken onu seveceksin. Sevmekten şapşal olacaksın. Yüzü, görmekten eskiyecek belki ama bıkmadan görmek isteyeceksin. Sesi bazen kulaklarını tırmalayacak, ama yinede en güzel dilekleri onun sesinden duyacaksın. Teni ateşten gömlek olacak yakacak belki ama uyurken yine yeniden onun tenini yanında isteyeceksin.

Seveceksin. Sevgini vereceksin.
Sevmekten bıkana kadar sevgisini kullanacaksın. Bıktığım gün yine seveceksin.

27 Nisan 2013 Cumartesi

O'na İhtiyacın Vardır Senin



İnsanın heyecanla bekleyeceği bir şey olmalı.
Günleri saymasına sebep olacak bir şey.
Kalbinin atmasına, rüyalarına girmesine kadar benliğine işleyecek önemli bir şey.
Bedeninde özgürce taşıyabileceği ancak herkesten sakınacağı bir şey.


Sevmek olmalı bir insanın içinde.


Sorgusuz, sualsiz.
Sebep-sonuç aramadan.
Neden-niçin ya da ne zaman-nasıl sorularını sormadan.
Başını usulca yaslayıp güvende hissede bileceği bir göğüs ya da üşümüş ellerini ısıtabileceği bir el.


Aslında her şeyden çok; sen olmayan bir diğer kişiye ihtiyacı vardır insanın.

24 Mart 2013 Pazar


Halbuki; aşık olduğumu söylememiştim sana.

Aşık bile değildim aslında. Yani sanırım.
Sadece biraz fazla önemsemiştim. Azıcık. Biraz işte.
İtmiştim diğer insanları bir kenara. Çekip almıştım ortalarından seni. Özel bir yere koymak istemiştim sadece.

Sıfat falan belirtmek değildi amacım. Sadece onların arasında kaybolma, kendini önemsiz hissetme istemiştim.
Anlamanı istediğim gibi olmamış sanırım. Anlatamamışım kendimi. Sözcüklerimin dansı anlatamamış sana, seni. Notalar dökememiş kemanım o tiz ama mayhoş sesinde ki sesini.
En büyük hatayı anlamanı beklerken yapmışım. Bildiğim gibi bırakmak yerine çabalamışım. Anlatılamayacak bir şeyi, anlatmaya çalışırken kaybetmişim seni.

27 Şubat 2013 Çarşamba

Unutmak..

Unutmaya gelsin bu akşam, bardaklarımız.




En büyük hatalardan birini yapalım ve kötü olan tüm anılarımızı unutalım.
En güzelleri kalsın.
Kalanlara sımsıkı sarılalım biz.

Sarılmakla kalmayalım, bağlayalım kendimize.
Kaybolacağını düşünüp hiçbir yere bırakmayalım.
Kıskananlardan saklayalım en kuytu köşeye.


Unutalım kötülükleri tüm çirkinlikleri, olmamış gibi yapalım.
Sonra başlayalım kaldığımız yerden.
En mutlu anları elimize alalım ve yaşayalım.


Hadi gel şimdi. Unutulacak şeyleri bırak, gel. 
Sımsıkı sarıl..

20 Şubat 2013 Çarşamba

Huzur

Huzur;
Bazen bir ev
Bazen kışın soğukluğunda içinizi ısıtan bir anne çorbası
Bazen sevgili kolları
Bazen bir dost kahvesi
Bazen temiz bir gömlek
Bazen ise farklı renk giyilen çoraplardır.

Huzur, insanın ağlamak istediğinde gözyaşlarını saklamasını sağlayan yerdir.

Kimsenin bilmediği ıssız bir ada misalidir huzuru bulduğunuz yer. Ne kadar göz önünde olsa da sizi saklamayı sağlayan en iyi yerdir. Metrelerce yüksek duvarlarla çevrilmiş en iyi şekilde korunduğunuzu hissettiğiniz yerdir.


Özlemlerin son bulduğu, mesafelerin yok olduğu, yalnızlığın anlamsızlaştığı, mutsuzluğun buharlaştığı, kahkahaların yankılandığı, yaşadığınız en uzun gün, çıkılan en güzel yolculuk, yeni bir başlangıç, güven duygusu, melodisini yitirmemiş bir şarkı, yarımın bütüne dönüşmesi, sıcacık bir nefes, parmaklarınızın ucunda hissettiğiniz, kelimelerin bittiği noktadır.. Huzur.


Hiçbir zaman bir sonu yokmuş hissini veren, tanımını tam olarak yapamadığınız ama sıcaklığını avucunuzda, yüreğinizde hissettiğiniz şeydir huzur.
Her zaman en uzakmış gibi duran ama en yakınınızda olan şeydir.
Huzurdur.
O'dur.
Siz'sinizdir.



17 Şubat 2013 Pazar


http://fizy.com/#s/1ai8sq


Şimdi bir adam düşünün.
Yanınızda olmasını istediğiniz biri, gözlerinizi kapadığınız zaman hayali beliren karşınızda.

Hayal olsa bile kalbinizin ritmini bozan, ellerinizi nereye koyacağınızı bilemediğiniz, gözlerine bakamadığınız, deli gibi sarılmak istediğiniz, kokusunu içinize doldurduğunuz halde bir yerlerde boşluklar olduğunu düşündüğünüz, ses tellerinizin onun sesine muhtaç olduğu, içtiğiniz sulardan çok asıl onun dudaklarının sizi tam anlamıyla ferahlattığı bir adam.
Göğsüne yatıp kalbini dinlediğiniz, ellerinin tüm ayrıntılarını ezberlediğiniz, girdiğiniz her mağazada kendinizin dışında onun için de bir şeyler baktığınız, en soğuk kış gecelerinde bile o yanınızda iken sıcaklıyor olduğunuz, en kavurucu öğlen güneşinde onun bedenine değen bedeninizin ısındığı bir adam.
Yeni çıkan filmlere onunla plan yaptığınız, yediğiniz yemeklerde hemen onun da ağzına bir şeyler soktuğunuz, yanına giderken ne giysem diye düşünmediğiniz, onunla uyumak için uyuduğunuz, onunla geçirdiğiniz günlerin en ince ayrıntısına kadar hatırladığınız, hasta olduğu zaman vücudunuzun tükendiğini hissettiğiniz, onu sevmek için plan yapmadığınız bir adam.

Ona bakarken bile, onun hayaline daldığınız.
Kusurlarını, kusurlarınız yaptığınız. Zamanla birbirinize benzediğiniz bir adam.


http://fizy.com/#s/16kcmh


İşte ben o adamı soğuktan ellerimin üşüdüğü, kulaklarımın kızardığı, burnumun aktığı bir kış günü tanıdım.
Farklı bir sebeple ama benim için geldiği ve onun için gittiğim gün.

Gitmesin diye kahverengi gözlerimi sımsıkı yumduğum gün ile ilk gözlerine rahatlıkla baktığım gün arasına sıkıştırdığım gözlerini.
Sevinci, hüznü, nefreti, mutluluğu… bir sürü değişik duyguyu barındırdığı o kalbi sevdim.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Özlemek, mesafeler yüzünden yahut bir iki gün görmediğin için oluşan bir duygu değildir..



Özellikle seçmiştim cam kenarını dolmuşta. Çalacak şarkıyı ayarladıktan sonra taktım kulakları..
Dolmuş şoförünün acelesi varmış gibi duruyordu, bir şeritten diğerine hızlı geçişler yaparken. Benimse bir o kadar acelem yoktu. Zaman yavaş akabilir, yol saatlerce sürebilir ve ulaşacağım yere geç kalabilirdim. Ne kadar çok onunla ilgili düşlere dalsam o kadar iyi olacaktı benim için.

Her zamanki gibi solumdan geçen arabalara, arkamda kalan binalara bakıyor ve zamanında benim yaşamımda olan fakat farklılaşan parçaları arıyordum. Yoksa kaybetmiş miydim gerçekten onları!

Yokuş aşağı inerken camdan gelen rüzgar yüzümü iğneler gibi vuruyordu suratıma. Burun deliklerimden giren hava nefes alışımı zorlaştırırken bir yandan kavurucu güneşi ise hissetmiyordum bile. Unutmuştum. Aynı bazı saniyeleri ve o saniyeler içinde gizlediğim anıları unuttuğum gibi.
Arada bilerek olsa da bazen istemediğim şeyleri de unutabiliyordum.

Hava limanına giden bir taksi içerisinde, hüznünü gözlüklerinin arkasına saklamaya çalışan bir kadın. Ve zorunlu bir gidiş mi pek bilinmez ama, bir daha geri gelmeyecekmiş hissine kapıldığından derin ve uzun soluk alışları vardı. Yol üstündeki sigorta acentesinin üst katındaki camdan bakan, erkenden beyazlamış sakallara sahip orta yaşlı bir adam.

Birkaç saniye içinde gördüğüm insanların hayatlarına, saniyeler içinde girip sonra saniyeler içinde çıkabiliyorken; Uzun soluklar alabileceğim kişilere nedense adapte olamıyordum. Sanırım bu asansöre binemeyen ya da kapalı bir yerde duramayan kişilerin sahip olduğu: klostrofobi gibi bir hastalıktı.

Ama tek farkla. Sen olsan en uzun solukları alır en uzun soluksuz kalışlarda yaşayabilirdim.
Sadece sen olsan..

  

8 Şubat 2013 Cuma

Simyacı - Paulo Coelho


...
insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır.
Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.



6 Şubat 2013 Çarşamba


Dünyada bir tek insana inanmıştım.
O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı.
Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım.
Hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.
Sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum.


5 Şubat 2013 Salı



...

Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız.
Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı.
Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.


sonra bir an..


25 Ocak 2013 Cuma


http://fizy.com/#s/1hn2m3

Hava daha kararmamıştı. Gün boyunca ince ince çiseleyen yağmur hız kazanmıştı. Rüzgar kuzeyden daha sert esmeye başlamış, sırtıma vurarak beni iteliyordu. Bulutlar hareket ederek birbirlerine yaklaşıyor, hava git gide kararmaya başlıyordu. Sokak lambalarının bazıları göz kırparcasına yanmaya çalışıyordu. Sonunda sahile yakın büyük meydana ulaşmıştım.

Seni gördüğüm ilk yere.

Yağmura rağmen adımlarını hızlandırmadan yürüyen insanlar, istifini bozmadan banklarda oturup aşklarını yaşayan çiftler, sarı yağmurluklarını giymiş balık tutmaya çalışan insanlar.. Kalabalık denemezdi. Seni tanıdığım o güne göre yoğunluk daha azdı. Yağmur sebepli olsa gerek.

Yine boş bulduğum bir banka kabanımı düzelterek iliştim. Elimdeki çantayı ve çantanın yanındaki gazeteyi daha sıkıca tutum. Çıkıp gelmenden, gelip yine gazetemi istemeni beklemekten başka yapacak bir şeyim yoktu çünkü. Ağacın yaprakları ıslanmama karşı beni koruyorlardı. Birbiri ile alakası olmayan düşünceler kafamın içinde volta atmaya başlamıştı ki sen çıkıp gelmiştin uzaklardan. Yine fark edemediğim bir anda, bankın sol tarafına ilişmiş gazetemi istiyordun benden.

Taba renginde, hiçbir kırışıklığı olmayan, uzun pardüsen üzerindeydi. Pardüsen ile uyumlu şapkan anlını kapatıyor fakat gözlerine perde çekemiyordu. Maviye çalan gözlerin ben buradayım diye öne atlıyor, ışıl ışıl yüzüne vuruyordu insanın. İnce olan üst dudağına nazaran kalınca bir alt dudağın vardı. Sanki kalem ile çizilmiş gibi belirgin ve bir o kadar da saklanmıştı. Sakalların birkaç gün önce tıraş olduğunu gösteriyordu. Ne uzun ne kısaydı. Kirli diye adlandırdıkları sakallara sahiptin. Küçük gelen çeneni sakallar ile kapamaya çalışmıştın. Eşit hizada duran dudakların dişlerinin muntazam olduğunu düşündürmüştü. Suratının göremediğim kısımında sanki bir çukur vardı. Bir gamze. Belli belirsiz duran. Hem sempatik hem çekingen bir his uyandırmıştı yüzün.
Ellerini hatırlayamıyordum. Hatırladığım tek şey gazeteyi uzatırken parmaklarıma değen parmakların. Onlarda sıcaktı. Yaşadığının temsiliymiş gibi.

Sadece birkaç saniye baktığım seni, sayfalarda sürecek kadar anlatabilirdim. Bu hissin nasıl oluştuğunu ben de bilemiyordum ta ki seni tanıyana kadar. Ama bu hisler şimdi gerçek ve içimdeydi.

4 Ocak 2013 Cuma


Doğru yerde miyiz?
Hayır.
Yanlışın peşinde miyiz?
Kısmen.
Nereye gitmeliyiz?
Olmak istediğin.
Kiminle gitmeliyiz?
Umulmadık kişi ile.
Ne kadar beklemeliyiz?
Ucu açık.
Ne kadar kalmalıyız?
Sonsuz.
Peki bu aşk mı?
Orada durmalıyız!