Köşe Yazıları

27 Şubat 2013 Çarşamba

Unutmak..

Unutmaya gelsin bu akşam, bardaklarımız.




En büyük hatalardan birini yapalım ve kötü olan tüm anılarımızı unutalım.
En güzelleri kalsın.
Kalanlara sımsıkı sarılalım biz.

Sarılmakla kalmayalım, bağlayalım kendimize.
Kaybolacağını düşünüp hiçbir yere bırakmayalım.
Kıskananlardan saklayalım en kuytu köşeye.


Unutalım kötülükleri tüm çirkinlikleri, olmamış gibi yapalım.
Sonra başlayalım kaldığımız yerden.
En mutlu anları elimize alalım ve yaşayalım.


Hadi gel şimdi. Unutulacak şeyleri bırak, gel. 
Sımsıkı sarıl..

20 Şubat 2013 Çarşamba

Huzur

Huzur;
Bazen bir ev
Bazen kışın soğukluğunda içinizi ısıtan bir anne çorbası
Bazen sevgili kolları
Bazen bir dost kahvesi
Bazen temiz bir gömlek
Bazen ise farklı renk giyilen çoraplardır.

Huzur, insanın ağlamak istediğinde gözyaşlarını saklamasını sağlayan yerdir.

Kimsenin bilmediği ıssız bir ada misalidir huzuru bulduğunuz yer. Ne kadar göz önünde olsa da sizi saklamayı sağlayan en iyi yerdir. Metrelerce yüksek duvarlarla çevrilmiş en iyi şekilde korunduğunuzu hissettiğiniz yerdir.


Özlemlerin son bulduğu, mesafelerin yok olduğu, yalnızlığın anlamsızlaştığı, mutsuzluğun buharlaştığı, kahkahaların yankılandığı, yaşadığınız en uzun gün, çıkılan en güzel yolculuk, yeni bir başlangıç, güven duygusu, melodisini yitirmemiş bir şarkı, yarımın bütüne dönüşmesi, sıcacık bir nefes, parmaklarınızın ucunda hissettiğiniz, kelimelerin bittiği noktadır.. Huzur.


Hiçbir zaman bir sonu yokmuş hissini veren, tanımını tam olarak yapamadığınız ama sıcaklığını avucunuzda, yüreğinizde hissettiğiniz şeydir huzur.
Her zaman en uzakmış gibi duran ama en yakınınızda olan şeydir.
Huzurdur.
O'dur.
Siz'sinizdir.



17 Şubat 2013 Pazar


http://fizy.com/#s/1ai8sq


Şimdi bir adam düşünün.
Yanınızda olmasını istediğiniz biri, gözlerinizi kapadığınız zaman hayali beliren karşınızda.

Hayal olsa bile kalbinizin ritmini bozan, ellerinizi nereye koyacağınızı bilemediğiniz, gözlerine bakamadığınız, deli gibi sarılmak istediğiniz, kokusunu içinize doldurduğunuz halde bir yerlerde boşluklar olduğunu düşündüğünüz, ses tellerinizin onun sesine muhtaç olduğu, içtiğiniz sulardan çok asıl onun dudaklarının sizi tam anlamıyla ferahlattığı bir adam.
Göğsüne yatıp kalbini dinlediğiniz, ellerinin tüm ayrıntılarını ezberlediğiniz, girdiğiniz her mağazada kendinizin dışında onun için de bir şeyler baktığınız, en soğuk kış gecelerinde bile o yanınızda iken sıcaklıyor olduğunuz, en kavurucu öğlen güneşinde onun bedenine değen bedeninizin ısındığı bir adam.
Yeni çıkan filmlere onunla plan yaptığınız, yediğiniz yemeklerde hemen onun da ağzına bir şeyler soktuğunuz, yanına giderken ne giysem diye düşünmediğiniz, onunla uyumak için uyuduğunuz, onunla geçirdiğiniz günlerin en ince ayrıntısına kadar hatırladığınız, hasta olduğu zaman vücudunuzun tükendiğini hissettiğiniz, onu sevmek için plan yapmadığınız bir adam.

Ona bakarken bile, onun hayaline daldığınız.
Kusurlarını, kusurlarınız yaptığınız. Zamanla birbirinize benzediğiniz bir adam.


http://fizy.com/#s/16kcmh


İşte ben o adamı soğuktan ellerimin üşüdüğü, kulaklarımın kızardığı, burnumun aktığı bir kış günü tanıdım.
Farklı bir sebeple ama benim için geldiği ve onun için gittiğim gün.

Gitmesin diye kahverengi gözlerimi sımsıkı yumduğum gün ile ilk gözlerine rahatlıkla baktığım gün arasına sıkıştırdığım gözlerini.
Sevinci, hüznü, nefreti, mutluluğu… bir sürü değişik duyguyu barındırdığı o kalbi sevdim.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Özlemek, mesafeler yüzünden yahut bir iki gün görmediğin için oluşan bir duygu değildir..



Özellikle seçmiştim cam kenarını dolmuşta. Çalacak şarkıyı ayarladıktan sonra taktım kulakları..
Dolmuş şoförünün acelesi varmış gibi duruyordu, bir şeritten diğerine hızlı geçişler yaparken. Benimse bir o kadar acelem yoktu. Zaman yavaş akabilir, yol saatlerce sürebilir ve ulaşacağım yere geç kalabilirdim. Ne kadar çok onunla ilgili düşlere dalsam o kadar iyi olacaktı benim için.

Her zamanki gibi solumdan geçen arabalara, arkamda kalan binalara bakıyor ve zamanında benim yaşamımda olan fakat farklılaşan parçaları arıyordum. Yoksa kaybetmiş miydim gerçekten onları!

Yokuş aşağı inerken camdan gelen rüzgar yüzümü iğneler gibi vuruyordu suratıma. Burun deliklerimden giren hava nefes alışımı zorlaştırırken bir yandan kavurucu güneşi ise hissetmiyordum bile. Unutmuştum. Aynı bazı saniyeleri ve o saniyeler içinde gizlediğim anıları unuttuğum gibi.
Arada bilerek olsa da bazen istemediğim şeyleri de unutabiliyordum.

Hava limanına giden bir taksi içerisinde, hüznünü gözlüklerinin arkasına saklamaya çalışan bir kadın. Ve zorunlu bir gidiş mi pek bilinmez ama, bir daha geri gelmeyecekmiş hissine kapıldığından derin ve uzun soluk alışları vardı. Yol üstündeki sigorta acentesinin üst katındaki camdan bakan, erkenden beyazlamış sakallara sahip orta yaşlı bir adam.

Birkaç saniye içinde gördüğüm insanların hayatlarına, saniyeler içinde girip sonra saniyeler içinde çıkabiliyorken; Uzun soluklar alabileceğim kişilere nedense adapte olamıyordum. Sanırım bu asansöre binemeyen ya da kapalı bir yerde duramayan kişilerin sahip olduğu: klostrofobi gibi bir hastalıktı.

Ama tek farkla. Sen olsan en uzun solukları alır en uzun soluksuz kalışlarda yaşayabilirdim.
Sadece sen olsan..

  

8 Şubat 2013 Cuma

Simyacı - Paulo Coelho


...
insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır.
Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.



6 Şubat 2013 Çarşamba


Dünyada bir tek insana inanmıştım.
O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı.
Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım.
Hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.
Sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum.


5 Şubat 2013 Salı



...

Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız.
Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı.
Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.


sonra bir an..