Köşe Yazıları

21 Mart 2012 Çarşamba


Bir yerde 'insanlar hatırladıkları gün sayısı kadar, hayatı yaşamışlardır.' diye bir cümle okumuştum. Oturdum düşündüm. Çocukluğumdan beri yaşadığım hangi günleri tam anlamıyla hatırlıyordum?

Amcamın askere gidişini, kreşte dişlerimi fırçalarken düşen dişimi, uyku saatinde yüzünü boyadığım arkadaşlarım, ilkokulun ilk günü, ilk telefonumun oluşu, ilk bilgisayarım, ilk aşık olduğum çocuk, ilk öpüştüğüm adam, liseye hazırlık, üniversiteye hazırlık, ilk sarhoş olmam, ilk aldığım mektup….



Sonucunda bir gün bu bedeni komple toprağa, nadas diye bırakmayacak mıyım? O yüzden, o nadas mevsimi gelip çatmadan ben ona hazırlanmalıyım.
Nasıl mı?

2 tane orta boy kavanoz alacağız. Şeffaf olacak hiçbir etiketi de olmayacak, içindekileri rahatlıkla görmek için. Şu yaşımıza kadar yaşadığımız haftaların sayısı kadar; yollarda ya da başka yerlerden topladığımız taşlarla bir kavanozu dolduracağız. Her pazar akşamı dolu olan kavanozdan bir taş alıp boş olan kavanoza atacağız.

Tek tek attığımız taşlar, hayatımızdan geçen haftalarım simgesi olacak.
Bize neler yaptığımızı düşündürtecek. Git gide azalan taşlarla neleri yapmadığımız aklımıza gelecek. Günlerimizi haftalarımızı bir düzene sokacak ve en çok istediklerimizi yapmış olacağız.

İlk doldurduğumuz kavanoz bir gün boşaldığında; dönüp arkamıza baktığımızda aslında aklımızda hiçbir şeyin kalmamış olduğunu göreceğiz. Hem de yaşadığımız günleri tek tek hatırladığımız için gerçekten yaşamış olacağız.

Ve böylede bedenimizi sonsuz bir nadasa bırakmaya hazır olacağız.

Ne bir pişmanlık ne bir geç kalmışlık ne de başka şeyler nadasa düşen bedenimizde yük olarak kalmış olacak.

Hiç yorum yok: