Dıt.. Dıt..
Gece yarısı çalan telefonla konuştuktan sonra geldiği yoldan ışıkları yakmadan yatağına ilerledi. Gece çalan telefonlar korkuturdu onu hep. Çocukluğundan kalma yapışkanları bitmiş, uhu ile tekrardan tavana yapıştırılmış yıldızlarına daldı gözleri. Yansıttıkları ışık sönmemişti yıllardır. Ağırlaşan göz kapakları uzaklaşmak istiyordu buralardan, belki tek kaçabileceği nokta düşleriydi
....
Gözlerini açtığında hava yeni aydınlanıyordu. Uzun zamandır günü kaçırmadan yaşıyordu. Kaçırsa ne olurdu ki? Tüylü terliklerini giydikten sonra mutfağa yönelip önce suyu ısıtıcıya koydu. Mutfak tülünü sonuna kadar açarak gökyüzünü seyretmeye başladı. Gece yaptığı konuşma geldi aklına. Gitmeli miydi acaba, ne anlatacaktı gece yarısı arayacak ama telefonda söyleyemeyeceği kadar önemli olan?
Durduramayacaktı aklındaki soruları. Yanıt almak ne kadar korkunç olabilirdi? Aylarca kafasında kurduğu canlı, bir ölüden fazlası olamazdı. En zoruna kendini aylardır hazırlıyordu. Zaten bir gün geleceğini de biliyordu.
Hızlıca dolabının önüne gitti. Gideceği yer ya da kiminle olacağını önemsemeden sadece rahat edebileceği birkaç kıyafetine bakıp aralarından birini seçti. Hızlıca hazırlanıp saçını at kuyruğu yaptıktan sonra mutfağa kaynamış olan suyu kahve ile karıştırıp en sevdiği bardağına koyup evden çıktı. Kapının önünden geçen ilk taksiyi çevirdi. Kapısını kapadığında yeni bir maceraya başlarcasına atan kalbi kulaklarında yankılanıyordu. Tek istediği o plağın tekrardan çalmaya başlamayacak olsaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder