Köşe Yazıları

10 Aralık 2011 Cumartesi

Sabah uykunun en tatlı noktasında çalan alarm kalkman gerektiğini hatırlatıyordu sana. Bazen anlamazdım bırakmak istemediğin şeyi. Sormuşumdur hep kendime içten içe; Sarıldığın ten mi yoksa gözlerinden akan o uyku mu diye.

Gömleğinin düğmelerini iliklerken söylenirdin sık sık. Bildiğim ve sağlam bir şekilde ayakta durduğuna inandığım düşüncelerim vardı. Düğmeleri tek tek iliklemem hoşuna giderdi. Son düğme ile işim bitince kocaman ellerin ile tutardın hemen elimden en içten öpücüklerini koyardın avuçlarıma. Seninle ilgilenmemdi asıl önemli nokta ya, bayılırdın ilgiye. Şımartmayı da severdim açıkçası.

Kahvaltı hazırlayamadım sana hiç, son dakikaya kadar benimle yatakta olmayı tercih ederdin, sarılırdın, gördüğün rüyayı anlatırdın uykunun o mahmurluk verdiği zayıf ses tonu ile. ‘Sen görmedin mi?’ diye sorardın. Sanki böyle konuşursak saatin ilerlemesini durduracağımızı düşünürdün.
Aslında mutlu ederdin beni, mutlu başlardım seninle uyanınca. Diğer günler kıskanırdı bu sayılı zamanları. Huzur, gözlerimi açtığım ilk an başlardı tüm bedenimi sarmaya. En ince ayrıntıya kadar işlerdi benliğini yavaş yavaş.

İtiraf etmediğin şeyler, verdiğin kaçamak cevaplar, kaçırdığın gözler, vereceğim tepkiyi merak edip sorduğun sorular, aldığın cevaplarda aradığın birkaç ufak nokta. Bunları hep biriktirirdin bir kenarda.
Şimdi sayfaları tek tek açıp rüyalarına mı paylaşıyorsun bunları?

Hiç yorum yok: