Köşe Yazıları

8 Şubat 2012 Çarşamba

Her haftasonu sabahı yaptığı gibi bir elinde gazetesi, diğer elinde kopardığı ekmek parçasını ağzına atıp çayından yudumluyordu. Bu rutin gün başlangıcı ta ki telefon çalana kadar devam etmişti...

Bir haftayı daha bitirmiş 2 günlük tatilinin tadını sürecekti. Geceden sıkı sıkı kapadığı perdelerin arasından sızan ışık demetleri gözlerinin aralanmasına sebep olmuştu. Bu sabah tüm yorgunluğunu uyku ile yok etmişti. Yatağının içinde birkaç dakika gerindikten sonra artık güne başlayabilirdi. Yatağından kalkıp cama doğru yöneldi. Perdeleri düzenli bir şekilde tek bir tarafa topladı. Bu yıllar önce annesinden kalan bir alışkanlıktı. Camı açması ile içeri hücum eden hava vücudunu yalayıp odanın içine dolmaya başlamıştı. İlkbaharın sabahları soğuk olurdu. Vücuduna değen her bir hava zerreciği başta irkilmesine sebep olsa bile alışmıştı buna.

Uzun zaman önce kaldırdığı halılar yüzünden evde terlikle dolaşıyordu. Temizlemek zor olduğundan değildi sadece tek başına seçmediğinden o halıları kullanmak istemiyordu. Yenisini almak için bir ara dışarı çıkması lazımdı. ‘Şap şap’ diye çıkardığı ses ile mutfağa yöneldi. 5 gün boyunca acele bir şekilde yaptığı sallama poşetlerle alamadığı tadı haftasonu bolca demlediği çaylarda buluyordu. Çay suyunu ocağa koyup üzerindeki demliğine 1,5 yemek kaşığı çay attıktan sonra banyonun yolunu tuttu. Yerini hiç değiştirmediği tokasını aldı aynanın önünden rastgele topladı saçını. Geçen gün verdiği kozmetik siparişlerini dolaptan çıkarttı. Başta soğuk su ile bolca yıkadığı yüzünü toniği ile temizledi. Yüzüne önem veriyordu her kadın gibi. Belki bazen abartıyordu başkalarına göre ama önemliydi yüzü.

Kapısından aldığı gazete ile mutfağa döndü tekrardan. Üst komşusunun oğlu haftasonu evlerine gazete ve ekmek almak için dışarı çıktığında onunda kapısına bırakıyordu gazetesini. Küçük bir bahşiş ile anlaşmıştı çocukla. Kaynayan çay suyunu hemen demlemişti. Dün eve gelmeden önce yaptığı alışverişten aldığı yiyecekleri tek tek masanın üzerine çıkardı buzdolabından. Bu kadar fazla yiyecek çıkarması da eskiden gelen bir alışkanlıktı sadece. Yoksa yediği her şeye dikkat ediyordu birkaç zamandır. Çok tuzlu ve yağlı şeylerden kaçınması gerektiğini kafeini de azaltması gerektiğini söylemişti doktoru.

Demlediği çayı kupasına koyup, doğradığı salatalığı ve domatesi de masanın ortasına iliştirdi. Bir yandan tek şeker attığı çayı karıştırıyor diğer yandan gazetesinin sayfalarını çevirip okuduğu köşe yazarını arıyordu. Sayfayı bulduktan sonra özenle katlayıp, ekmeğine reçelini sürüp, okumaya başladı.

Daha ilk cümlesinden yazarın bu hafta ele aldığı konu; geçmiş yılların dostları ile günümüz dostlarıydı. ‘Dost’ sözcüğünü hayatında kullanmış sıkı bir deneyimi vardı elinde. Etrafındaki insanların anlatması ile değil bizzat kendi yaşamıştı dostluğu ve dostundan kazık yemeyi. Bir çırpıda yazıyı bitirmişti. Gazetesini katlamış diğer sayfaları kahvaltıdan sonra okumak için bırakmıştı. Boşalan bardağını doldurmak için kalktığında, çalan ev telefonu bir an irkilmesine sebep olmuştu. Hızlı adımlarla salona geçip ‘Sabahın bu saatinde kim arar ki?’ düşüncesi ile telefonu açmıştı.

Geçen kısa telefon konuşması belkide onun için en uzunu olmuştu. Telefonu kapadığında en yakın koltuğa ilişti. Sabah okuduğu köşe yazısında.Çocukluğumuzda; ‘Yakın arkadaşlarımızın oyuncaklarını kıskanır ve akşam eve döndüğümüzde ailemizden onları isterdik.’ Büyüdüğümüzde ise; ‘Yakın dostlarımızın eşlerini kıskanıp onları elde etmeye çalışır olduk.’ yazıyordu. Bir tarafta yıllardır dost bildiği arkadaşı, diğer bir yanda ise 2,5 yıldır sevdiği adam. Bunun olabileceğini tahmin etmese bile ayrılma noktalarına nedenini o da artık çok iyi biliyordu.

Yeni başladığı güne balta gibi inen olaylar yeni başlangıçlara her ne kadar itse de onu hep bir noktada eksiklikler bırakıyordu. Yarım kalmışlık hissiydi asıl en kötüsü.

Yavaşça yerinden kalkıp çocukluğundan kalma alışkanlıkları arasında en sevdiği piyanosunun başına geçti. İlk yıllar dersler için zorla oturduğu piyanosunu zamanla bir tutku haline getirmişti onun için. Kısa süreli çıktığı tatillerden döndüğünde ilk onun yanına koşardı gençliğinde. Aylardır açmadığından üstü hafif tozlanmıştı. Eliyle çok hassas bir şeye dokunur gibi kaldırdı kapağını. İlk başta parmaklarını tuşların üzerinde dolaştırsa bile aklında yer etmiş notaları bir anda parmakları çalmaya başlamıştı bile. Kaybettiği ‘huzur’ sözcüğü aylardır yanlış yerlerde aradığını fark etti gözlerini kapadığında.

Hiç yorum yok: