Köşe Yazıları

6 Şubat 2012 Pazartesi

Siz, hiç sizi anlatmayan yazıları yazan birini sevdiğinizi fark ettiniz mi?

O’nu ilk gördüğümde yazdığı birkaç yazıyı okumuştum sadece. Kullandığı sözcükler, değindiği noktalar, yazdığı ucu açık cümleler hoşuma gitmişti. Yakışıyordu kullandığı argo sözcükler ağzına. Sonradan anlayacaktım aslında o yazıların onun için ‘mabed’ görevi taşıdığını.

Bir defasında bahsettiği bir ten vardı yazısında. Kokusuna hayran kaldığı, pamukların bile kıskanacağı yumuşaklıkta. Uçup gidecekmiş gibi hissettiğinden dokunmaya kıyamıyordu. Gece uykusundan uyandığında tekrar dalabilmek için gerek duyduğunu yazmıştı. ‘Keşke’ ile başlayan ‘Olsaydı ya şimdi’ diye devam eden cümleler kuruyordu o kadın için. Sık sık yazmıyordu, sanırım paylaşmaktan korkuyordu aşıkını. Ama her yazdığında, her dinlediği şarkıda o vardı, belliydi.

Kıskanmıştım. Hem de sebepsiz yere kıskanmış, yerinde olmak istemiştim o kadının. Böyle düşündüğünü iyi ki sesli dile getirmemiştim. Çok saçma düşünmeye başladığımı anlayınca ara vermiştim okumaya. ‘Biri de bana hissettirse bunları, yazılarında yer almam da gerekmez’ cümlesi ile avutmaya başlamıştım kendimi.

Bir kitapta okumuştum ‘aura’ sözcüğünü. Her insanda var olduğunu ve farklı olduğunu yazmıştı. Kimi zaman bunu fark ediyor olmamıza rağmen reddediyormuş. Ama o farklıydı. Onda hissetmiştim. Bir enerjisi vardı kendisine yahut yazılarına çeken. Eflatun rengiydi sanki kısmen kırmızıya dönüyordu.

Uzun süren bir gecenin arkasından gelen, yavaş yavaş güneşin belirginleştiği, bir kıyı hakimdi hayatına. Fırtına yeni yeni dinmiş ama bembeyaz kabarcıkların daha uzaklaşamadığı. Güneşin sıcaklığını kumlara değdirmesine rağmen rüzgarın yakaladığı her kum tanesini başka bir noktaya fırlatmaya devam ettiği karmaşa vardı hayatında.

Kalkmalıyım yerimden! Düşünceleri, özellikle onu bırakmalıyım!

Uzun yıllar önce Anadolu seyahatine çıkmış bir dostumun getirdiği, ahşap el oymalı ince uzun kutuya koyduğum sigardan birini yaktım. Sakince arkama yaslandım. Gün aydınlanmaya sokak lambaları teker teker sönmeye başlamıştı bile. Uyusam biraz. Kaçmanın en kolay yoluydu.

‘Benim olmayan bir adamı neden bu kadar kıskanmıştım ben?’ ‘Neden hiçbir yazısına giremediğim o adama neden bu kadar bağlanmıştım?’

Hiç yorum yok: